Satrançta Zekâ, Çalışma ve Başarı
Zekâ, en genel tanımıyla çözüm bulma gücü ve öğrenebilme; yetenek ise uygulayabilme becerisidir. Birçok bilim insanı başarı için bu iki özelliğin olmazsa olmaz olduğunu savunur.
Macaristanlı eğitim psikoloğu Laszlo Polgar ise bu bilim insanlarından birisi değildi. Çoğunluğun aksine başarıda yeteneğin önemli olmadığı tezini öne sürdü ve bu tezi kanıtlamak için bir deney başlatmaya karar verdi. Fakat deneyin başlaması için evlenmesi gerekiyordu. O da bu doğrultuda gazeteye ‘’teorimi kanıtlamak üzere hayat arkadaşı arıyorum’’ ilanını koydu. İlanı ilgi çekici bulan Ukraynalı öğretmen Klara, deney uğruna evlenecek delirmiş çift sözlerine aldırış etmeden evlenme teklifini kabul etti. Bu sayede deney başlamış oldu.
Laszlo, seçtiği alan satrancın nasıl eğlenceli hale getirebileceğini araştırırken 1969 yılında ilk kızları Susan dünyaya geldi. Susan 4 yaşına bastığında satrançla tanışarak günde 6 saat babası tarafından özel eğitime tabi tutuldu. 1974 ve 1976’da doğan Sofia ile Judit kız kardeşleri ile de satranç sınıfına iki öğrenci daha eklendi.
Sonuç; ilk kızları Susan, Fide’nin en yüksek ünvanı olan ‘’Grandmaster’’ ünvanını alan ilk kadın, ortanca kardeşi Sofia, o tarihteki dünyanın en iyi beş performanstan birini sergileyerek birçok önemli derece kazanan kişi, en küçük kız kardeşleri Judit ise hem genel kategoride hem de kadınlar kategorisinde en genç ”Grandmaster” ünvanını kazanıp, dünya sıralamasında ilk 8’e girebilen tek kadın sporcu olarak satranç tarihine isimlerini altın harflerle yazdırdılar.
Laszlo, kızlarını dünya şampiyonu yaparak deneyini başarıyla tamamlamış oldu. Peki, gerçekten de tezinde haklı mıydı?
Florida Üniversitesi Profesörü Anders Ericsson’ın ortaya koyduğu, Malcolm Gladwell’in Outliers kitabıyla popüler hale gelen 10.000 saat kuralı Laszlo’nun ‘’dahi doğulmaz dahi olunur!’’ tezini desteklemekte.
10.000 saat kuralı basitçe başarılı olmak için yetenek ve zekâdan ziyade çok çalışmanın önemli olduğunu belirtiyor. Günde 3.5 saat çalışan kişi 10 yılın sonunda yaklaşık 10.000 saat harcamış oluyor ve o alanda üst düzey başarıya erişiyor. Kitapta bahsedilen örneklerden bir tanesi efsanevi dünya satranç şampiyonu Bobby Fischer. Fischer, 6 yaşında satrancı öğrendikten bir süre sonra ‘’yapmak istediğim tek şey satranç oynamak’’ diyerek yemek yerken bile vaktini satranç çalışmaya ayırmış, 15 yaşında satranç tarihinin en genç büyük ustası olmayı başarmıştı.(bu rekorun daha sonra kimin tarafından kırıldığını artık biliyorsunuz).
10.000 saat kuralını desteklemek için ‘’Öğrenme Sanatı’’ kitabının yazarı, ‘’Searching For Bobby Fischer’’ ( Masum Hamleler ) filmiyle tanıdığımız Joshua Waitzkin örneğini de verebiliriz. Fischer gibi çok küçük yaşlarda satrancı öğrenip çalışmalarına başlayan Joshua, Uluslararası Usta olduktan sonra (2480 elo) satrancı bırakıp uzak doğu sporlarından birisi olan Ju Jitsu’ya yöneliyor ve orada da yoğun çalışmalarının sonucunda şampiyon olmayı başarıyor! Ya da bugün dünyanın en iyi çocuk piyanistlerinden birisi olarak kabul edilen, aynı zamanda amatör bir satranç sporcusu olan İzmirli Kaan Turan’a bakabiliriz. Kendisi bir röportajında anne karnında dinlediği Çaykovski’nin Fındıkkıran Balesini hayatı boyunca unutamadığını söylüyor. Daha doğmadan piyano sesi ile tanışan Kaan, aldığı birçok eğitimin yanında, çalışma önceliğini her daim piyanoya ayırıyor. 13 yaşına geldiğinde ise girdiği okul sınavlarında Türkiye Şampiyonu olmasının yanı sıra piyanoda dünya şampiyonu oluyor. (Sofia Polgar da satrançtaki başarısının haricinde ünlü bir ressamdı)
Örnekleri Beethoven, Mozart, Picasso gibi birçok ismi ekleyerek çoğaltabiliriz. Bilindiği gibi Beethoven ile Mozart müzisyen Picasso ise ressam bir aileden geliyordu. Beethoven’in babası Johann Van ünlü bir piyanist, Mozart’ın babası Leopold besteci ve müzisyen, Picasso’nun babası Blasco ise ressamdı. Doğru eğitimle çok küçük yaşta tanıştılar ve kendi alanlarında binlerce saat harcadılar.
Bizler de bu mantıkla nobel ödüllü Aziz Sancar’ın ‘’Çoğu insan zekaya inanır, ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir. Ben çalışmaya inanıyorum’’ sözünün ışığında hepimiz çok satranç çalışırsak Shakhriyar Mamedyarov gibi bir oyuncu olabiliriz diyebilir miyiz?
Maalesef! Bir insan ne kadar emek harcarsa harcasın ‘’üst düzey’’ başarıya ulaşamayabilir. Çünkü başarının %80’i çalışmaksa %20’si yetenek ve zekâdır. Aziz Hocamız çalışmanın önemini vurgulamak adına zekâya inanmıyorum dese de zekâ: %50’si kalıtsal olarak aileden geçen %50’si ise çevresel faktörler sonucunda şekillenen bilimsel bir gerçektir. M. Gladwell’in kitabında çalışmasıyla örnek gösterdiği Bobby Fischer’in IQ’sunun 187 (Einstein’ın 160) olduğunu unutmamak gerekir. Yine de çok çalışmayla Mamedyarov gibi üst düzey bir oyuncu olamasak bile ünvanlı bir satranç sporcusu olabileceğimizi söyleyebiliriz.
Satrançta Başarılı Olmak İçin Neler Önemlidir?
1- Sevmek
Satrancı seven, isteyerek oynayan sporcu, öğrenmekten zevk alır ve satranç çalışmayı kolaylıkla alışkanlık haline getirir.
2- Doğru Antrenör
Başarı için iyi eğitim şarttır. İyi eğitim ise ancak iyi antrenörle mümkündür. Antrenör, sporcu potansiyelini sistemli bir çalışmayla destekleyerek, hazırladığı çalışma programını sporcu seviyesine göre ayarlar. En iyi öğrenme yöntemlerinden birisinin sporcunun kendi deneyimi olduğunu bilir, bu sebeple sporcusunun bol bol hata yapmasına izin verir. Sonrasında geri bildirimlerde bulunarak sporcusunun hatalarından ders çıkarmasını hedefler.
Aynı zamanda antrenör, sporcunun eksiklerini fark edip sporcu stiline göre yönlendirmeler yapar. Günümüzde maalesef bir takım antrenörler sporcularının oyun karakterine bakmaksızın sadece kendi bildikleri en iyi açılışı öğretmektedir. Bu açılışlar kısa vadede başarı getirse de uzun vadede sporcunun satranç gelişimi için son derece zararlıdır. ( Örneğin: Beyazda da siyahta da ezbere oynanan taşduvar tarzı sistemler )
3- Disiplinli Çalışmak ve Sebat
Zaman zaman sporcular üzücü bir turnuva yenilgisinden sonra hırslanıp satrançta çok iyi olmak üzere kendilerine söz verir. İlk birkaç gün, günde 6-7 saat çalışıp sonraki günler yavaş yavaş bu çalışma sürelerini azaltan sporcu bir süre sonra çalışmayı tamamen bırakır.
Satranç emek isteyen zekâ ve bilgi oyunudur. Dolayısıyla ne kadar çok bilgi öğrenilirse kazanma ihtimali o kadar çok artar. Sporcu bunun bilincine vararak anlık motivasyonlarla bir günde 7 saat çalışıp sonrasında hiç çalışmamak yerine günde bir saatten yedi gün çalışmalı, satrancı hayatının bir parçası haline getirmelidir. Ek olarak; canı sıkılsa dahi çalışmalarına devam edebilecek iradeyi göstermelidir.
4- Odaklanmak
Sporcu her çalışmayı, kendisini bir önceki halinden daha iyi noktaya taşıyacak bir araç olarak görmeli, bu şekilde çalışmalara odaklanmalıdır. Çalışmalar esnasında otokontrol sağlayarak olumsuz etkileneceği her şeyden kendisini soyutlamalıdır. Tahta başına geçtiğinde ise sadece oyunu düşünmeli, yaptığı hamleleri hissetmelidir.
Beethoven’ın dediği gibi ‘’Yanlış bir nota çalmak önemsizdir. Tutkusuz çalmak affedilemez!’’
5- Çevresel Faktörler
Özellikle küçük yaş gruplarında ailelerin yanlış tutumu sporcunun başarısını doğrudan etkilemektedir. Bazı aileler satrancın keyifle oynanan bir spor dalı olduğunu unutup olumsuz bir sonuçta çocuklarına ‘’senden 400 rating düşük güçteki sporcuyu nasıl yenemezsin?!’’ şeklinde kızmakta, sporcuyu satranca küstürmektedir. Aynı şekilde bu durum aşırı hırslı antrenörler için de geçerlidir. Antrenör sporcusuna maçtan önce ‘’O kadar çalıştık! Mutlaka kazanacaksın’’ şeklinde stres yüklememeli bunun yerine ‘’elinden geleni yap, sonuç önemli değil’’ şeklinde rahatlatıcı söylemlerde bulunmalıdır.
Satranç ölüm kalım mücadelesi, sporcular da asker değildir!